19 Eylül 2012 Çarşamba

Kışlık Hazırlık 2 - Kavanozda Domates


Kışlık hazırlık deyince herkesin aklına ilk gelen domates olsa gerek yada ben çocukluğumdan beri Eylül aylarında domatesle haşır neşir olunan bir evde büyüdüğümden sanırım bence öyle...

Bu sene de geleneği bozmadık yumurta domateslerimizi (şekilleri yumurtaya benzediğinden), kavanozlarımızı ve tabii yeni aldığımız kapaklarımızı hazır ederek işe koyulduk.

Malzemeler:
  • Yumurta domates
  • Tuz
Yapılışı : 

Önce domateslerimizi yıkayıp 2 ye böldük , kabuklarını soymadık. Biz rondo yerine rendeyi tercih ediyoruz çünkü rondodan geçirilen domatesler köpük köpük oluyor ve lezzeti bozuluyor kanısındayız. Kabuklarını soymayınca rendede işimiz kolay oluyor elimizde sadece kabuk kalana kadar domatesleri rendeledik.



Ardından miktarına göre (bu sene 50 kilo domatesin hakkından geldiğimizi gururla söyleyebilirim) büyükçe bir tencereye domatesleri alıp kaynattık, tuzunu da ilave edip suyunu çektirip altını kapattık.

Sıcak sıcak kavanozlara doldurup kapaklarını kapattık (geçen yıldan kullandığımız kapakları kullanmadık gevşedikleri için yenilerini aldık). Hemen ters çevirip müsait bir yerde soğumaya bıraktık. Soğuduğunda muhafaza edeceğimiz yere nakil oldular  :)



İşte kışın yazınki gibi domates tadını alarak afiyetle yemek hazırlamak için kavanozda domatesleriniz hazır ...

Bende böyle miss gibi kavanozda domates yapıcam diyenler, şimdiden afiyet olsun...

14 Eylül 2012 Cuma

Kışa Hazırlık 1- TARHANA


Son yıllarda özellikle artan eski tip beslenme nam-ı değer doğal beslenme ailecek bizimde gündemimizde sağlam şekilde yerini aldı (Bunda minik kızımın beslenmesine gösterdiğimiz özeninde katkısı büyük) .. Annenim çocukluğundaki gibi çoğu tüketim maddesinin evde hazırlandığı öyle her köşe başında marketlerin bulunmadığı zamanlardaki gibi kendi ellerimizle temiz ve mümkün olduğunca doğal (kullanılan sebzeler , şeker vs.  üreticilerin insafı kadar doğal ne yazıkki) şeyler tüketelim diyerekten bikaç senedir evde kışa hazırlık olarak kavonozda domates,  makarna , tarhana, reçel vs. yapar olmuştuk artık bu konuda annem ve ben elele vererek işi hızlandırıp ustalaştık neler yaptığımıza gelince ilkinden başlayalım.

                                                                    TARHANA

MALZEMELER 
  • 1 kg. Kırmızı Biber
  • 1 kg. Domates
  • 1kg. Süzme Yoğurt
  • 1 Ekmek Hamuru
  • Alabildiği kadar Un
                  
YAPILIŞI

 Kırmızı biberleri  haşlayarak , domatesleri çiğ olarak rondodan geçirdik. Ardından tüm malzemeyi karıştırıp yoğurduk, mayalanması için üzerini örterek bir kenara bıraktık . 3-4 gün ara ara un ilavesi yaptık tabi her un ilavesinde yoğurma işlemini tekrar ettik.  Tarhana hamurumuz kıvamını bulunca parçalar kopararak temiz çarşafın üzerine yaydık. 2 gün bekledikten sonra (kuruma süresi sıcaklığa ve yörelerin havasına göre değişebilir bol güneşli kuru havası olan bir yerde yaşıyorsanız 1 günde yetebilir. ) ufalama işlemine geçtik. Biz annemin kapalı balkonunda kuruttuk, İstanbul güneşinde 2 gün yetti. Ufalamada püf noktası tarhananın çok kurumadan yapılması yoksa ufalamak gerçekten çok zor oluyor. Biz önce rondoyu kullandık tabi rondo istediğimiz küçüklükte ufalamayınca bir makarna süzgecinde tahta kaşık yardımıyla ezerek ufalttık. işimiz bitti sanmayın hemen :) ufaladığımız tarhanaları tekrar çarşaf üzerine yayıp 2-3 gün daha bekledik veee sonuç olarak misss gibi tertemiz, lezzetli, kışlık tarhanamız  hazır oldu ...



Parçalar halinde kurutulduktan sonra tarhanalarımızın görünüşü, tabii çok kurutmamaya özen gösterilmeli ...


Bu fotoğraftaki hali ise zahmetli uğraşımız sonucunda ufalanmış, elenmiş vaziyeti ...

Ufaladıktan sonra işimiz bitmedi, son kurutma işlemi için birkez daha çarşafımızın üzerine serdik..

  Önceki yıllardan annemin evinde mevcut olan bu bez torbayı saklamak için kullandık.Saklama koşulu olarak da, ben soğanını, patatesini hatta pirincini dahi yer varsa buzdolabında bulunduranlardan olduğum için tarhanalarımıda buzdolabında muhafaza edicem...
 Narnicity de gördüm bende evde tarhana yapıcam diyenlere önce kolay gelsin ardından afiyet, bal şeker olsun diyorum..



13 Eylül 2012 Perşembe

KİTAPLIK- Sisle Gelen Yolcu

 Okumayı çok seven ben, anne olduğumdan beri çok klişe olacak ama kitaplarıma zaman bulamıyordum aslında bu bir konsantrasyon problemi kendimi eskiden olduğu gibi okuduğum kitabın konusuna karakterlerine kaptırıp dünya ile bağlantımı kestiğim günlerdeki gibi olamıyordum..
 Fakat geçen haftasonu D&R da gezerken bu gidişe bir son vermen lazım ne yani bundan sonra ömrünü okumadan mı geçireceksin dedi iç sesim .. Oysa benki hiç almasam ayda bir kitap alan çeşitli dergileri takip eden bol vakit şımarığı bir bekarken şimdi ... Tabiri caizse uyumaya fırsatı olmayan evhanımı & anne şeklinde birine dönüşüverdim ..



Neyse konuyu fazlaca dağıtmadan beni yeniden okuma konusunda heyecanlandıran ve iki gündür de elimden bırakamadığım çokta severek başka kitaplarını da okuduğum Jean-Christophe Grangé' ın Sisle Gelen Yolcu kitabını edindiğimi yazıvereyim . Daha öncede Kurtlar İmparatorluğu ve Taş Meclisini elimden bırakamadan bitirmiştim, fakat Kurtlar İmparatorluğunun sinema versiyonunun bana hitap etmediğinide hemen belirteyim çünkü eğer bir kitabı okuduysam hikayeyi kendi renklerimle, hayal dünyam ile kurguluyorum ve itiraf etmeliyimki sinemada izlediğim kendi kurgumun yanında vasat kalıyor ne yazıkki :)

Kitabım bittiğinde nacizane fikrimi belirteceğimi ve şu okuyamama sendromunu atlattığımı varsayarak farklı yazarlar ve kitapları ile yeniden KİTAPLIK başlığını atabileceğim günler olacağını umut ederek bugünkü yazımı sonlandırıyorum ...

5 Eylül 2012 Çarşamba

Bir Nefes İĞNEADA ...

   Sevgili blog okuyucu , her şerde bir hayır olduğuna inananlardan biri olarak yine haklı çıktığımı söyleyebilirim, nedeni ise bu yaz planlarımızın yok artık dedirtecek şekilde sekteye uğraması ... Yaklaşık 15 senedir ailecek gittiğimiz devre mülkümüzde son iki senedir işletme kaynaklı sorunlar nedeniyle bi türlü tatil yapamadık geçen yıl ki nazar boncuğu olsun bu sene söyle güzelce bir köy havası alalım , termal sularda şifa bulalım dedik ama ne mümkün tesisde geçen yıl ki gibi yine sorunlar devam ediyormuş :( ...
   Eşimin de yıllık izni denk gelince alternatif bir tatil planı yapmak her zamanki gibi bana düştü tabii... fakat tatilmize 2-3 gün kala bir yerler bulmak hem çocuk için uygun olsun hem bizim için, hem de bütçemize uysun derken hiç kolay olmadı .. Akdeniz ve Ege uzak olduğu gerekçesiyle kabul edilmeyince İstanbula yakın ama denizi ve kumu olan yerleri araştırmaya başladım , Önce adalardan yana şansımı denedim Gökçeada ve Bozcaada arzu ettğimizi konfordaki otel ve apartları dolu olduğundan ve ha deyince geri dönmemiz gerekirse kolay olmayacağından başka bir tatile kaldı...

  Kardeşim önerisi olan İğneada'yı ise hiç duymamış hatta ada sandığımdan ilk önce internetten bir araştırdım tüm yorumlarda bol orman havası , gölleri ve şahane denizinden bahsedildiğini görünce hıh işte bu  ! yeni bir yer denemek lazım hemde İstanbula çok yakın diye hemen konaklama alternatiflerini incelemeye başladım ..

  İğneada da 5* lı tek bir tesis var İğneada Resort fakat bizim istediğimiz tarihlerde yer yoktu , hal böyle olunca otel veya apart şeklindeki seçenekleri araştırmaya başladım . Annem ve babamda bizimle beraber tatil yapmaya karar verince de Apart tipi bir konaklama daha ekonomik geldi. Şansımıza henüz yeni hizmet vermeye başlamış bir aile işletmesi olan Yakamoz Apartta denedik .. İyiki öyle yapmışız çok ama çok memnun kaldık hem temizliği hem konumu hemde işletmesini yapan aile süperdi.

 Muhteşem kumsalı ve tertemiz denizini anlatmadan evvel İstanbula çok yakın olduğunu hatta biz Avrupa yakasında olduğumuzdan evden çıkıp 2,5 - 3 sa. oaraya vardığımızı hemen söyliyeyim.. İstanbulda bir semtten diğerine tarfikte neredeyse bu kadar zamanda gidilebiliyorken tatile gidebilmek harikaydı birde yol tamamen ormanlık öyleki bazı noktalarda ağaçların sıklığından gökyüzünü göremediğimiz oldu .. Vel hasıl güzel bir tatil ve dinlencenin ardından döndüğümde mutlaka İğneadadan blogumda bahsetmeliyim dedim..

 E biraz geç olsada İğneada'ya dair bilgiler ve fotolar emrinize amade :)


 Neredeyse tüm ziyaretçilerinin belirttiği gibi muhteşem orman manzaralı yollardan geçerek ulaştık İğneada'ya ...



   Bu muhteşem kumsal  az biraz dalgalı deniziyle çıktı karşımıza . Bu arada kumsalında altın zerreleri olduğuna dair bazı yazıları okumuştum , benim gözlemim ise altın konusunu bilemem ama pırıl pırıl bir kumsal olduğunu yönünde, ayrıca kumsalın uzunluğu ve genişliği tatilcilerin sıkış sıkış olmadan rahatca denizin tadını çıkartmalarını sağlıyor...


İnternet araştırmalarımda bahsi geçen Beğendik köyüne de uğramadan olmazdı tabi .. İğneadadan araçla 15 dakikada ulaşılabiliyor. Burası bir sınır köyü fotoğrafta arkada görülen yerleşim alanı ise bir Bulgar köyü olan Rezova, öyle yakın ki evleri tek tek seçebiliyorsunuz , fotoğrafı çektiğimiz yer ise oldukça salaş diyebileceğim bir camping ... camping dediysem 3-5 masayla yaz aylarında hizmet veren bir yer, önünde ise ince kumdan bir plaj ve bol dalgalı deniz bulunuyor..

 Genel itibariyle hem dinleneyim hem denizin kumun tadını sakin sakin çıkartayım diyenlerden iseniz gönül rahatlığı ile tavsiye edebilirim.

 Eğlence hayatının ise yok denecek kadar az olduğunu hemen belirtmeliyim kısa süren yaz sezonunda çay bahçesinde program yapan yerel sanatçılar ve 5* oteldeki program dışında pek gece eğlencesi yok.

 Alışveriş ve yeme içme hususunda ise resturant yönünden çok zayıf bulduğumu söyleyebilirim. İmar izni çıkmasıyla mütahitler tarafından bir apart kasabasına dönüşen İğneada da yemekler bu apartlardaki mutfaklarda ve tatilciler (ki genelde anneler tarafından) yapılıyor. Tam merkezinde ihtiyacınız olan herşeyi bulabileceğiniz ki buna ortak bir ATM de dahil bir market hemen yanında da kasabı mevcut... Hatta yine tam meydanda bir tane de A101 şubesi var. Haftada bir kurulan pazar ise hayal kırıklığı yaşatır cinsten çünkü Ege kasabalarında olduğu gibi bol , ucuz ve çeşit çeşit sebzeleri bulabileceğiniz gibi değil malesef , sebze ve meyvelerin çoğunun İstanbul'dan geldiğini söylediler ve fiyatlarıda İstanbul'daki marketlerden yüksekti.

 Çocukla tatil için ise özellikle güvenlik yönünden oldukça avantajlı olduğunu belirteyim , orada kaldığımız 15 gün boyunca hem yerel halkın sakin ve kendi halinde oluşu hemde hiçbir asayiş sorunu olmaması ki kaldığımız apartı işleten aile bunu özellikle belirttiğinden minnoş kızımın sokaklarda özgürlüğünü ilan ederek (dedesi gözetiminde tabii) dolaştı, ağaçlardan dud (dut) yedi, kedilerin peşinden koştu ve bu tatilden sanırım en çokta o memnun kaldı..

 Netice olarak ufak tefek eksi yönlerinin dışında ailece çok memnun kaldığımızı ve dostlarımıza tavsiye edebileceğimiz bir yeri keşfetmekten dolayı da mutlu olduğumuzu belirterek yazımı sonlandırıyorum ...

İğneada'ya yolu düşen herkese mutlu tatiller diliyorum...